1 haftalık bir tatilin ve soğuk günlerin ortasında vaat edilen güneşli hava Karadeniz için ideal bir zamanlama yarattı, ve arabaya atlayıp Ordu yolunu tuttuk, yol üstü durakları ayrı bir konu olduğundan başka yazılarda ele almak gerekir. Bu yazıda Karadeniz ve özellikle Doğu Karadeniz’in giriş kapısı Ordu’nun mutfağından bahsedeceğim.
Benim genel kanaatim Türkiye’de mutfak zenginliği açısından iki ana akımın oldukça önemliği olduğu; Antep ve İzmir şehirleriyle özdeşleştirilen Güney ve Ege mutfakları, tabi ki bundan geri kalan bölgelerde mutfağın önemsiz olduğu görüşü çıkmasın. Oldukça farklı mutfak gelenekleri arada gözlemlense de ne yazık ki giderek tekdüzeleşen bir anlayışın hakim olduğunu görüyoruz.
Karadeniz mutfağı bu anlamda tamamen ayrı bir kültür oluşturuyor, ancak bölgenin zorlu koşulları insanları doğayla boğuşmaktansa ona biat ederek verdikleriyle yetinip değerlendirmeye itmiş. Dolayısıyla sınırlı çeşitlilikte malzeme ile geniş bir mutfak yaratmış karadenizliler. Karadeniz mutfağı deyince akla hemen, hamsi, fındık, karalahana (karadenizlilerin deyimiyle pancar) geliyor, ama bunun da ötesine geçen farklılıkları burada bulabiliyorsunuz. Fındık, bölgenin temel geçim kaynağı olmasının yanı sıra, dünya geneline ülkemizden yayılan muhteşem bir lezzet ancak ne yazık ki ülkemizde işlenmesiyle ilgili ciddi sorunlar var. Hem plansız bir şekilde normal tarıma elverişli arazilerde bile yetiştirilmiş oluşu hem pazarlama hataları bugün fındığın popülaritesini, kivi gibi ürünlere bırakmasına sebep oluyor ki karadenizde kivi üretimi çok ciddi bir seviyeye ilerlemiş. Hali hazırda fındığın, pazarlama hatalarından kaynaklanan bazı durumlar ise geçici fırsatlara olanak sağlıyor, örneğin çok düşük fiyatlara fındık yağı gibi yurtdışında çok kıymetli olan bir ürünü genetiği ile oynanmış diğer yağlardan çok daha uygun fiyata bulmak bunlardan en önemlisi.
Bu ara pek çok kişi bilmez ama Sagra'nın markası olan Sarelle ve tüm diğer ürünleri, Ordu'daki fabrikada üretilmekte ve tabi ki bölgeye gidilince mutlaka uğranılması gereken noktalar arasında yer almakta. Çocukluğumuzun o harikalar ötesi, çikolata çeşmeleri, yerini steril mağazalara bırakmış durumda ama ürünlerinde renklendirici ve GDO'lu ürünlere yer vermeyen ve bu alanda bulacağınız en sağlıklı ürünleri üreten bir firma olması sebebiyle fazlasıyla takdir kazanmış Sagra. Umarım bu ivmeyi devam ettirir, ve küresel firmalara karşı bu yerel gücü daha da ileri taşıyabilirler.
Ancak öyle farklı lezzetlerle tanıştım ki Ordu ziyaretimde, sanırım yemek konusunda çalışan bir çok kişinin dikkatini çekecektir. Bir kere Ordulular bahçelerinde otları işleme ve yeme konusunda Egelilerin çokta gerisinde değil, burada pek çoğumuzun bucak bucak kaçtığı ısırgan otundan çok lezzetli yemekler yapılırken, kara lahananın çorbası ve diblesi oldukça çok yenen yemekler arasında yerini alıyor. Bununla beraber bu bölge dışında pek bilinmeyen, sakarca, meluncan, gaydirik gibi otlardan yapılan yemekler ise şaşırtıcı lezzette.
Benim favorim özellikle meluncan otu oldu. Ancak söylediğim gibi temel sorun burada otların pişirilişinde tek tip bir yöntem izlenişi, ilk fırsatta bölgede aşçı ve gurmelerin katılımıyla düzenlenecek bir organizasyonda bu malzemelerin daha farklı işlenmesine sebep olacak yarışma benzeri etkinliklerin düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Aynı zamanda bu bölgede var olan değişik tatlardan en dikkat çekicilerinden biri ise turşu kavurması. Özellikle salatalık, lahana, ve taze fasülye turşusundan yapılan turşu kavurması sofralarda mutlaka yerini alıyor, benim çok favorim olmasa da bundan hoşlanacak pek çok kişi olabileceğini tahmin ediyorum. Ancak çiğköfte istilası bizi burada da buldu. Gittiğimiz restoranların arasında (fındık unu katılmış) biraz karadeniz adaptasyonuyla olsa da yöresel tatlar yanında bunun gibi şeylerle karşılaşmanız çok muhtemel.
Bununla beraber bölge halkı arasında özel bir değeri olan kirmit mantarı ise Ordu mutfağı için ayrı bir değer olmalı, bu kadar yağış alan nemli bölgede daha pek çok değerli mantarın olduğunu tahmin ediyorum. Türkiye’de keme mantarı gibi bir değeri bile henüz yeni yeni keşfedip işleyebildiğimiz düşünülecek olursa bu bölgedeki mutfağın gelişime ne kadar açık olduğunu anlayabilirsiniz. Biz gittiğimizde sezon olmaması sebebiyle ancak konservesini yiyebildik, ancak daha önceden tükettiğim tazeleri oldukça başarılıydı.
Karadenize gidip de pideden bahsetmemek olmaz sanırım. Ordu'da herhangi bir yerde çok güzel pide bulabilirsiniz, her ne kadar Bafra pidesiyle meşhursa da Ordu Bolaman'daki sahilde pide yemenin keyfi bir ayrı. Özellikle çıtır hamur ve içine kırılan yumurta aynı zamanda bölgenin taze otlarla beslenmiş danasından elde edilmiş kıyma, ve yine taze otlarla beslenen ineklerin sütünden elde edilen nefis tereyağları bu pidenin tadını farklı kılan özellikler. Ordu'lu dostların tavsiyesiyle bu pideyi Aktaşlar'da denedik, servisiyle, yemekleriyle başarılı ama yerel ve salaş bir mekan bekleyenleri şaşırtabilir.
Hamsi tariflerine ise istanbul’daki karadenizli vatandaşlarımız sayesinde artık aşinayız. Ancak itiraf etmeliyim ki karadeniz hamsisi yerinde ve tazeyken apayrı bir lezzet, özellikle hamsili pilav, eğer fırında yapılmak yerine tavada uygun bir şekilde kızartılarak pişirilirse ne kadar harika sonuçlar veriyormuş bunu da görmüş olduk. Ordu'lu babanemizin bize verdiği ip ucunu ise bulunduğunuz şehirlerde hakiki Karadeniz hamsisine ulaşmanız için buraya da yazıyorum; Karadeniz hamsisi, biraz diğerine göre daha yuvarlak ve de diri bir gövde yapısına sahip olurmuş, diğer hamsilerde daha yassı bir yapı gözlenebilirmiş.
Bugün bu tatları İstanbul’da nerede deneriz diyenler için Vonalı Celal’in Yenikapı’daki şubesinin adresini gösterebiliriz sanırım. Bunun için de şimdiden ayrı bir başlık ayırıyorum:) Ama en güzeli ve doğrusu uygun bir zamanda yerinde gidip bu lezzetlerin tadına varmak.